ZAMAN YÖNETİMİ
- Talha Karadayı
- 18 Mar 2020
- 3 dakikada okunur
Zaman.. Her gün hepimizin onlarca defa kullandığı bir kelime.
Zamanın ne kadar kıymetli olduğunu, kaybedilen zamanın asla geri getirilemeyeceğini, çok iyi değerlendirilmesi gerektiğini ve türevlerini hepimiz bilir ve kabul ederiz. Büyüklerimizden dinler, küçüklerimize “zaman” hakkında tavsiyelerde bulunuruz.
Peki herkesin bilip kabul ettiği bu doğrular, neden çoğu zaman göz ardı edilir? Neden çoğumuz zamanımızı verimli kullanamaz ve israf ederiz?
Öncelikle zaman kavramıyla ilgili kendi tanımımı yapıp, daha sonra bunun üzerine sizinle sohbet etmek istiyorum. Belirtmem gerekir ki, ne bir felsefeciyim ne de bu konunun uzmanı. Sadece “zaman” üzerine bolca tefekkür eden bir insanım.
Zaman (insan perspektifinden): Yaşadığı hayat boyunca, her insanın kendisine karşılıksız bir şekilde sunulan ve her alanda kullanılabilecek en büyük kaynaktır.
Her doğan güneşle bu kaynak yenilenir ve bunun karşılığında insanoğlu somut bir bedel ödemez. En kıymetli kaynak olmasına karşılık, en bol kaynak konumunda bulunması, zamanın bir çok kez israf edilmesine, kısacası tükenmeyecek bir hazineymiş gibi görülmesine sebep olur.
Ölümü bile kendisine kolaylıkla unutturabilen bir varlığın, ölümle sonlanacak zaman kaynağının kıymetini kendisine unutturması şaşılacak bir konu değildir.
İnsanoğlu tarih boyu ekseriyetle deneyimleyerek öğrenmiş bir varlıktır. Sürekli deneyimlerinden edindiği birikimleri analiz eder ve bir sonraki adımını bu deneyimleri çerçevesinde atar. Bazı alanlarda bu durum kaçınılmazdır. Geçen gün BlaBlaCar aracılığıyla yolculuk yaptığım, THY pilotu şöyle bir cümle kurmuştu. “Havacılık sektöründe kurallar kanla yazılmıştır…”. 11 Eylül saldırısı sonrası kokpitlerin kapatılması, bir pilotun intihar maksadıyla kokpiti kitleyerek uçağı dağa çarpması sonucu kokpitte pilotların yalnız bırakılmaması kuralının gelmesi, iki uçağın aynı rota üzerinde çarpışması sonucunda bunu düzenleyecek sistemlerin geliştirilmesi ve diğer bir çok gelişme..
Konuyu çok dağıtmış gözükebilirim, ancak niş bir alandan insanlık tarihinde deneyimin önemine örnek vermek istedim. Deneyimleyerek öğrenmenin kaçınılmaz olduğu bir çok alana hepiniz kendinizce örnekler bulabilirsiniz.
Evet, konumuzun özüne geri dönelim. Zaman ve deneyim diyorduk.
Büyüklerinizden “…konusunda mutlaka söylediklerimi yap, ben yapmadım çok pişmanım, eğer geri dönebilseydim mutlaka ….. ile ilgili …..ları yapardım, ah senin yaşına geri dönebilsem” gibi cümleleri çok duymuşsunuzdur. İşte bu durumu, tanımımızdan da yola çıkarak şu şekilde yorumlayabiliriz: İlgili kişiler, tükenmeyecekmiş gibi harcadıkları zamanın, artık geri getirilmeyeceği anlaşılan büyük bir kısmını israf ettiğini acı bir şekilde deneyimlemiştir.
(Burada tartışmaya mahal vermemek için, hayatını verimli geçirmiş ancak başka bir yolu seçip, hayatını o alanda donatmadığı için bu cümleleri kuranları tenzih ederim. Zaten nasihat olarak dinlediğimiz bu cümleler öznel değil nesnel konular üzerinedir. Bundan dolayı bu cümleler genel doğrular üzerine kurulur.)
Bu cümleler acı deneyimler sonucunda kurulur demiştik. Şimdi asıl sorumuza gelelim. Tarih boyunca insanlığın baş rolü, dinlere konu, kültürlere atasözü olmuş bir kavram, zaman hakkında her insanın her seferinde deneyimleyerek öğrenmesi zaruri midir?
Babamın bir seferinde bana söylediği bir cümle aklımdan hiç çıkmıyor. “Aptallar deneyimleyerek öğrenir, akıllı insanlar ise deneyimleyenlerin adımlarından ders çıkararak”.
O hepimizin aşina olduğu atasözlerini tekrarlayarak, iyi temennilerde bulunmayacağım. Ancak bu konuda söyleyebilirim ki, insanlar ekseriyetle aynı hızda ilerler. Herkesten bir adım önde ilerleyenler de yaptıkları işlerde, toplumda, siyasette veya yaşadığı hayatta fark yaratırlar. Eğer şanstan bahsetmeyeceksek, bu insanları ön plana çıkaran şeyin, ekseriyetin düşüp kalktığı çukurları ve tümsekleri önceden görmesi ve hasarsız atlatmasını gerekçe gösterebiliriz.
Her sabah kalktığımızda o günün bize sunduğu kaynakları hızlıca analiz etmeli ve o gün, o kaynakları en iyi şekilde kullanmaya yönelik planlamaları yapmalıyız. Akşam yatağa girdiğimizde ise, geçirdiğimiz günün değerlendirmesini yapmalı ve hangi kaynağı nerede ziyan ettik bunun tespitinde bulunmalıyız. En önemlisi ile deneyimlere kulak asmalı ve bunların doğruluğunu kendimize hiç bir zaman unutturmamalıyız ki 80 yaşında dışarıdaki yağmuru izlerken, hayatımıza dair geri getirilemeyecek zamanın ve pişmanlık dolu deneyimlerin analizini yapmayalım.
Şimdi diyeceksiniz ki sunduğun tavsiye de deneyime dayanıyor. Evet haklısınız. Ancak günü birlik yapılan analizler sonucunda tespit ettiğiniz “kayıp edilmiş zaman”, 50 yıl sonra yapılan analizdeki “kayıp edilmiş zamanın” çok ufak bir parçasıdır. Bunu göz önünde bulundurarak,her akıl baki insanın kabul edeceği doğruları (zaman kıymetlidir!) kendinize sürekli hatırlatarak hayatınıza yön vermelisiniz.
Eğer bu noktaya kadar okumayı sürdürdüyseniz, size çok basit bir analiz yapmanızı rica ediyorum.
— Arkanıza yaslanın ve düşünün —
Bugün, şu ana kadar hangi noktada zamanımı boşa harcadım?
otobüste? yürürken? birini beklerken?…
Bu hafta, bu güne kadar hangi noktada zamanımı boşa harcadım?
haftalık izinde?, iş günleri yolculukta?, boş zamanlarında?…
— Elinize gelen en yakın ve en uygun kağıda bunları not alın ve her gün karşınıza çıkacak bir noktaya yerleştirin. —
— Şimdi bir daha düşünün. —
Not aldığım bu kayıp edilmiş zamanları nasıl değerlendirebilirim?
kendimi eğitmek istediğin noktalar ne?(kitap, müzik, tarih, kabiliyet vb.),
kayıp edilen zamanlarda, bu noktalarda kendini eğitmek için hangi materyalleri kullanabilirim?(kitap, telefon uygulaması, kurs, faaliyet vb.)
— Bir sonraki kayıp zaman geldiğinde, ürettiğiniz çözümleri hemen uygulamaya başlayın. —
Ve en önemli adım: SAKIN BU KAYIP ZAMANLARI KENDİNİZE UNUTTURMAYIN
Zamanınızın her anı size değer katsın..
Sürç-i lisan ettiysek affola. Teşekkürler.
Comentarios