top of page

Her İnsan Özünde Muhafazakardır

Güncelleme tarihi: 3 Mar 2021

Bütün insanlar özünde muhafazakardır. İnkar etseler de etmeseler de…


“Muhafazakar” kelimesinin ne anlama geldiğine ve hangi kökten vücut bulduğuna değinmek ve muhatabımızı tanımak sohbetimize başlarken faydalı olacaktır.


Kubbealtı Lugatına göre Muhafazakarlık; Yeniliklere olumlu da olsa ayak uyduramayan, mevcut düzenin, düşünce ve kurumların olduğu gibi kalmasını isteyen tutucu kimsedir.

Kelimenin kökenine inecek olursak Muhafazakar; Arapça muḥāfaẓa kelimesinin, “eden, yapan” anlamı veren Farsça -kār ekiyle birleşmesi sonucu oluştuğunu görmekteyiz. Muhafaza kelimesinin ise korumak anlamına geldiği hepinizin malumu.


Sohbetimizin başında bu etimolojik açıklamayı yapma ihtiyacı duymamın sebebi ise; yazıya tıklarken bir çoğunuzun aklından geçirdiği “siyasi arenadaki muhafazakarlığın” konumuz dışı olduğu ve tamamen lugatın da belirttiği üzere “değişime karşı gösterilen direnç ve mevcudun devamını sağlamak” üzerine konuşmak istememdendir.

İnsanoğlu fıtratı gereği muhafazakardır. İnançlarının, alışkanlıklarının, korkularının muhafazakarı, hatta yürüdüğü kaldırımlarının, yemek yediği tabağın bile muhafazakarı olur çoğu zaman.


Çünkü bugünümüze gelirken biriktirdiklerimiz, bize bir konfor sağlar. Daha az çaba ile yaşanabilir kılar hayatımızı. Kaldırımın her zaman yürüdüğümüz kısmından yürürsek riskler azalır. Düşmeyiz yere, ayakkabımız zarar görmez, daha az yoruluruz diye inanırız hep. Çünkü daha önce deneyimlemişizdir. Kimse yeni, daha konforlu, daha kısa veya daha hoş manzaralı başka bir yolun varlığını sorgulamaz. Aramak gerekir çünkü. Çaba harcamak, sokaklarda kaybolmak, belki de yolu uzatmak gerekir daha iyinin bulunması için.


Ben de çok farklı değilim tabi ki. Alıştığım sosyal medya uygulamalarının dışına pek çıkmıyor, zorda kalmadıkça yeni platformlara yeltenmiyorum. Sevdiğim montu ömür boyu giymek istiyor, yeni parfüm kullanmak istemiyorum. Dedim ya fıtratımızda var.


Bir vakıf üniversitesinde araştırma görevlisi olarak çalışıyorum ve bu sıralar danışman olarak öğrencilerin ders seçimleri ile ilgileniyoruz. Seçimlerini kontrol ediyor, doğru ise onaylıyor, yanlış ise düzelttiriyoruz vs.


Bugün fark ettim ki, sadece bu dönem kendi sınıfı için tanımlanmış derslerden seçen öğrencileri çok seviyor, farklı uğraşlar içerisini giren (alttan kaldığı dersleri toparlayan, üstten ders alıp hızlı ilerleyen, başka bölümde okurken bizim bölümden de çift ana dal yapan) öğrencilerden hiç haz almıyorum.

Burada bir dip not vermeliyim: Sevmek veya haz almamaktan kasıt öğrencilerin tercihlerini incelemek ile ilgili.

Bunu fark ettiğimde durup kendime sordum. “Neden böyle hissediyorum?” Bu yazıyı yazma kararı da, bu soruya cevap niteliğinde verilmiş oldu.


Neden böyle hissediyorum? Çünkü basit bir şekilde dönemlik derslerini alan, etliye sütlüye karışmayan, ekstra bir uğraş içerisine girmeyen öğrencilerin taleplerini incelemek o kadar kolay ki benim için. Ekranı açıyorum ve sadece bakmam yetiyor. Onayla, diğer öğrenciye geç…


Ancak öğrenci üst sınıftan ders aldı ise, çift ana dal yapıyorsa veya farklı taleplerde bulunduysa iş yüküm artıyor ve efor sarf etmem, bir şeyleri kafamda tutmam, farklı dosyaları karıştırmam gerekiyor. Çünkü her vaka kendine has.

İşte bugün kendi soruma cevap verirken anladım ki “İnsan tembel olduğu için muhafazakardır.”


Çok iddialı gelebilir belki bu tespit. Ancak benim vardığım sonuç bu. Yeni ve farklı şeylerden yoruluyor ve istemiyordum. Aynı şeyleri tekrar etmek ise tembel ruhuma rahatlık veriyordu.

İnsanlar zor koşullarda çalışmalarına, bulundukları konumu sevmemelerine rağmen işlerini değiştirmek istemiyor. Nefret ettikleri şehirlerde ve mutsuz oldukları evlerde bir ömür çürütürken, yeni bir yerin anca hayalini kurmak kadar yoruyorlar kendilerini. Gelecekleri için hayal kurarken, bilinçaltları hep “taş üstüne taş koymadan” ne yapabilirimin ardında arıyor mutluluğu. Taşı kaldırmak “eylemi” doğurur. Eylem ise emeğin zanaatıdır. Emek vermekten korktuğumuza neyin sahibi isek onun muhafazakarı oluyoruz farkına varmadan.

Kolay kolay kim sahip olduğunu terk edebiliyor daha iyisini bulmak umuduyla? Hangimiz “daha iyi” uğruna uykusuz kalmayı, zahmete girmeyi, çile çekmeyi, eldekinden olma riskini göze almayı düşünebiliyoruz?


Bugünlerde “konfor alanı” deniyor benim muhafazakarlık içerisinde tanımladığım gerçeklik. Altta bununla ilgili güzel bir görsel paylaştım.


İnsan konfor alanından çıkmadan daha iyisine sahip olamıyor. Daha iyiye ulaşmak için yorulmalı, alışkanlıklarını değiştirmeli, ÖĞRENMELİ en temelinde. Öğrenmek yeniyi getirir, bazen eskiyi de def eder hayatımızdan. Bu zamana kadar doğru bildiklerimizi def etmeye hangimizin yüreği yetiyor?

Bu yazı kendi kendimize sorduğumuz bolca sorudan ve bağdaştırılan kavramlardan meydana geldi.


Şimdi “yazmak için bilgisayarın başına zor oturup, kendimi düşünmeye ve ifade etmeye zor ikna ettiğim ve yazmamazlığın muhafazakarlığından zor sıyrıldığım” bu yazıya bir netice kazandırmak ve kıssadan hisseyi çıkarmak gerekir.


Özetle, bugün en devrimci insanların bile muhafazakar bir tarafının olduğunu iddia ediyorum. Devrimin muhafazakarı belki de, sakinliğin kendisine getireceklerinden korkusuna alışkanlıklarını değiştirememenin muhafazakarı.


Ancak asıl mesele; muhafaza etme iç güdüsünün her daim içimizde olduğunun, bunun her zaman faydalı olmadığının ve en azından hayatımızın bazı noktalarında “Muhafazakar” olmayı terk etmek gerektiğinin bilincinde olmaktır.


Muhafazakarlığımızı bırakmadıkça gündelik yaşantımızdaki ufak değişikliklerden mutsuz olmaya devam edeceğiz (Her gün giydiğin ev terliğini bulamadığında hissettiğin gibi). Geleceğimizi potansiyelimizin çok altında iyileştireceğiz. Ufak veya büyük çoğu ilerlemeyi sonradan takip edeceğiz. Daha az şey öğrenecek ve ufak dünyamızda cehaletimiz ile mutlu olacağız. Sonuç olarak; karşı koyamadığımız “ilerleyişin” değiştirdiği ve değiştikçe mutsuz olan bir muhafazakar olarak yaşayacağız bu hayatı.

Karda açılmış yolda yürümek kolaydır, ancak öncü olmak kar yığınlarının bekaretini bozmaktan geçer ve her zaman önde olanın sözü tüm takip edenlere hükmeder. Nasıl ki bugün inovasyonu (yenilik yapma kültürünü) elinde bulunduran devletler diğer devletlere, insanlar diğer insanlara hükmediyorsa…

Siz bu hükmü yüzleştiğiniz değişiklikler ve kendi hayatınızı şekillendiren gelişmeler olarak düşünün.


Cevap aranması gereken temel soru:

Hayatınızı şekillendiren ve kontrolünüz dışında şekillenen değişikliklere erkenden uyum sağlayan biri mi olacaksınız?

Yoksa şekillenen hayatınızda çaresizce eskiyi “muhafaza” etmenin savaşını mı vereceksiniz?

106 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page