top of page

Fındık Perspektifinden Türkiye’nin Katma Değerli Üretimine Bir Bakış

Türkiye dünyadaki fındık üretiminin %75’ini sağlamaktadır. Nitelikte ve nicelikte ezici bir üstünlüğümüz bulunan bu endüstriyel ürünün üzerinde sahip olduğumuz söz hakkı ise çok kısıtlıdır.

Durumu betimleyerek yazımıza başlayalım isterseniz:

Elinizde bir sepet olduğunu ve sepette de olgunlaşmış sulu elmalar bulunduğunu hayal edin. Karşınızda da bir grup insan bu elmaları tutkulu bir şekilde arzulamakta, sizden talep etmektedir. Elmadan meyve suyu, turta, sirke, hatta elma şekeri bile yapılabilmektedir ki bu insanlar aslında sadece elmayı kütür kütür yemek için değil, ondan envaiçeşit ürün oluşturmak ve dönüştürülmüş bir şekilde tüketmeyi de istemektedirler. O köyde sizden başka elma yetiştiricisi de yoktur ve elmalarınız dillere destandır.

Peki senaryonun bu aşamasında durup düşünürsek, gücün sizin elinizde olduğunu ve piyasanın belirleyicisinin de siz olduğunuzu söylemek doğal olmaz mı?

Bakın biri sizin elma ağaçlarından birine yaslanmış, bıyık altından sizin bu iddianıza karşı gülmekte…

Kim olduğunu tanıdınız mı? Çıkaramadıysanız ben size kendisini takdim edeyim. Kendisi sizin elmalarınızın namını duymuş ve köyünüze yerleşmiş bulunan, sizin yeni hasat ettiğiniz elmaları alarak bunlardan turta, sirke, nektar hatta çocuklar için şeker bile üreten Max Amca!…

Max Amca sizden bu elmaları kaç kuruşa almak isterse o fiyattan alıyor.

Durun bir dakika? Böyle saçmalık olabilir mi? Bu elmaları sen üretiyorsun dostum! Sen olmasan millet ne elmalı turta yiyebilir ne de nektar içebilir!

Maalesef işlet böyle yürümüyor. O tutkulu elma sevdalıları da sizin değil Max Amcanın müşterisi aslında. Çünkü onların zevklerine hitap eden kişi sevgili Max Amcamız.

Elma (Fındık)Elma bahçesi sahibi/siz(Türkiye)Elma sevdalıları (Fındığa ve fındık aromalı ürünlere karşı talep duyanlar)Max Amca (Almanya, İtalya vd.)

Bu kadar senaryo yeter de artar bile konumuz için. Şimdi öze geri dönelim.

Yazımızın başında Türkiye’nin söz hakkının kısıtlı olduğundan bahsetmiştik. Yukarıda ki betimlemeden de anlayacağınız üzere Türkiye’nin ekseriyetle fındığı kabuklu ve iç fındık şeklinde, ham madde olarak pazara sunması ve fındıktan katma değerli ürünleri üretenlerin Almanya ve İtalya gibi yabancı ülkeler olması, bizi bugünkü üzücü duruma sürüklemiştir. Bundan dolayıdır ki “Fındık Borsası” hiç fındık üretimi olmayan Almanya’nın Hamburg şehrinde yer almakta ve dünya piyasalarındaki değeri orada belirlenmektedir.

Ancak hepiniz Max Amcanın turtaları gibi Alman Çikolatalarını çok iyi bilmektesiniz değil mi?

Yukarıda size geveleye geveleye anlattığım şey, tek bir kelimeyle özetlenebilmekte aslında; Katma Değerli Ürün yoksunluğu…

Katma Değer: Üretim sürecinde meydana gelen girdi ile çıktı arasındaki farktır.
Katma Değerli Ürün: Çıktı ile girdi arasındaki farkın fazla olduğu ürünlerdir.

Katma değerli ürün yoksulluğu sadece fındığın ham maddeden, tüketim ürünü haline çevrilmesinde de yatmıyor. Aynı problem Karadeniz bölgesindeki üreticilerimizin, üretim tarzında da yatmakta.

Bu konuyla ilgili size kendi yaşantımdan bir anektod anlatayım. Ben Batı Karadeniz Bölgesinin bir ili olan Düzce’de doğdum ve büyüdüm. Ailem hala orada yaşamakta ve zamanımın bazı kıymetli dönemlerini hala orada geçirmekteyim. Dedemin çiftçi olması vesilesiyle bir nevi fındıklıkta da büyüdüm diyebilirim aslında.

Bugün burada tartıştığımız sıkıntıların aynısı Düzce’de de yaşana gelmiştir. Ancak son yıllarda korkutucu gelişmeler de yaşamaktayız. Fındığın zaten hammadde olarak ticaretini yapmaktayken simdi hammadde olarak satabileceğimiz kurumları da yavaş yavaş kaybediyoruz. Tam olarak hatırlayamayacağım, 3 veya 4 sene önce Düzce’nin en büyük fındık alıcısı olan OLTAN FINDIK fabrikasını İtalyan devi olan FERRERO’ya sattı (tanıdık gelmediyse Nutella’nın üreticisi demem yeterli olur sanırım). Geçen sene (2018) hasatta üreticiler topladıkları fındıkları tatmin olacakları fiyattan satamamış ve bu deve boyun eğmek zorunda kalmıştır. Sonuçta büyük alıcı fiyatı belirler. Bu sene ise (2019) Tarım Mahsulleri Ofisi aracılığıyla devlet durumu toparlamaya çalışmıştır ancak devletin alım kotası da sınırlı olduğundan tam düzenleyici konumunda olduğu söylenemez. Ek olarak bu konuda devletin yanında yerli, özel sektöre de büyük sorumluluk düşmektedir.

Yukarıda belirttiğimiz kısa özetin ardından üretim tarzındaki katma değer sıkıntısına artık gelebilirim. Türkiye’de monopollüğe doğru giden Ferrero bahçeden çıkan ürünün verimliliğini arttırabilmek için bir atılımda bulundu. “Örnek Bahçe” denilen bahçeler kurdu ve buralarda fındık üretiminin nasıl yapılması gerektiğini (ne üzücüdür ki) bizlere gösterdi. Bu konuda ayrıntıya girerdim ama fındık işini bilmeyen okuyucularımız için anlamsız olacağından değinmeyeceğim. Özetle bambaşka bir tarz, bizim atıla çıkardıklarımızı değerlendiren bir usul ve sonuç olarak aynı bahçeden 2 veya 3 kat fındık alınabilme gerçeği…

Katma değer tanımına atıfta bulunacak olursak; 3TL harcayıp 5TL kazanan dedem aslında 3TL harcayıp 10–15TL kazanabilecekmiş ve biz bunu kendi toprağında fındık üretemeyen bir ülkenin işletmesinden öğrendik.

Olsun! Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp! Şimdi bunu görüp de uygulamayanlar utansın…

Fındık öyle muazzam bir tarım ürünüdür ki, haddimizi aşmayacaksak eğer mutlulukla bile özdeşleşebiliriz. Kahveye veya çikolataya aroma, sevenlere şekerleme, dondurma, kahvaltıda ezme, sohbet meclisinde meze…

Yukarıda saydıklarımız mutluluk sebebi olanlara örnekti. Bunlara ek olarak fındık yağı, kozmetik ürünler, boya endüstrisi, ilaç sektörü…

Daha devam etmeme gerek yok sanırım. Denklem çok basit aslında. Karşımızda muazzam çeşitlilik sunan bir ürün ve bunun dünyadakini üretiminin 4’te 3’ünü Türkiye’nin gerçekleştirmesi gibi bir durum var. Ve aslında uçak motoru veya uzay sanayi gibi yüksek teknolojili bir alandan da bahsetmiyoruz.

Bu konuda az da olsa güzel ve umutlandırıcı örnekler var. Bunların başında Türkiye’nin en büyük kooperatifi olan TORKU gelmekte. Gerçekten fındık bileşenli ürünler üretip bunları yüksek kaliteden tüketicisine sunan ve tutulan bir kuruluş. Buna ek olarak fındık yağıyla bilinen ancak bunun yanında kahvaltılık ezme gibi ürünler de sunan ÇOTONAK örnek olarak gösterilebilir. Bu konuda çekinmeden marka veriyorum. Çünkü yerli ürünlerin tanıtımını yapmaktan çekinmem. Burada daha sayamadığım başka kuruluşlar da var. Var ancak yeterli değil kanımca. En önemli eksiklik ise dünya çapında büyük oyuncu olamamaları.

Bu yazımızın sonunda ise üç farklı kesime karşı, bireysel ricalarımı ve tavsiyelerimi sunmak isterim

Özel Kuruluşlara hitaben: Ülkenin var olan bu avantajını lütfen kullanın. Artık bilginin maliyeti çok düşük ve dünyanın diğer ucundaki müşteriniz, size bilgisayarınız kadar yakın. Katma değerli ürünler üretin. Hem karınızı arttırın hem de uluslararası ligde yer alın. Kurumsallaşın ve işinizi profesyonelce yapın. Sizin başarınız, ülkenin başarısı olacaktır. Yolunuz açık olsun!

Tüketicilere hitaben: Elinizdeki her fırsatta yerli ürünleri tercih etmenizi ve kendi kalesi kuşatılmaya çalışılan bu özel kuruluşlarımızı desteklemenizi bütün samimiyetimle sizden rica ederim. Bir tüketicinin yapabileceği en büyük yardım (ki aslında sektörü yerinden oynatabilir)bilinçli olmasıdır!

Fındık Üreticilerine Hitaben: Lütfen işinizi ciddiye alın. Yazın yıllık izinde gelinip toplanacak bir aktivite haline dönüştürmeyin. Bu işi dededen kalma bilgilerle değil bilimsel yöntemlerle gerçekleştirmeye çalışın. Çok zor değil. Bütün yöntemler ve taktikler telefon kadar yakınınızda. Fırsatınız var ise kooperatifleşin. Birlikten güç doğar unutmayalım!

Dünya çapında söz sahibi olacaksak, satrançtaki bütün taşlarımızla (paydaşlarımızla) oyunu doğru oynamalıyız.

Fındık dolusu sevgilerle…

 
 
 

Comments


bottom of page